Festival etkinlikleri her yıl mesir macununun dua okunarak karılması ve pişirilmesiyle başlar. Festival süresince saçılmak ve dağıtılmak üzere en az üç ton mesir macunu hazırlanır.
MANİSA MESİR MACUNU VE MESİR FESTİVALİ
Kültürel ve geleneksel çeşitli uygulamaları içeren ve baharın başlangıcı olarak kabul edilen Nevruz haftasında (21-24 Mart) kutlanan Mesir Macunu Festivali, Manisa’da yaklaşık 400 yıldır devam etmektedir.
Şifalı bir yiyecek olduğu kabul edilen mesir macununun ortaya çıkışı tarihsel bir öyküye dayanır. Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da nedeni anlaşılamayan bir hastalığa yakalanır. Bu hastalığa çare için Sultan Cami Medresesi’nin başhekimi Merkez Efendi, 41 çeşit bitki ve baharatın karışımından oluşan bir macun hazırlar. Mesir macunu ismiyle günümüze kadar ulaşan bu şifalı karışım, Hafsa Sultan’ı kısa sürede sağlığına kavuşturur. Yardımsever kişiliğiyle bilinen Hafsa Sultan, iyileşmesini sağlayan mesir macununun her yıl Nevruz haftasında halka dağıtılmasını ister. Küçük kâğıtlara sarılan macun, Sultan Cami’nden halka saçılır. O günden bu güne her yıl aynı dönemde Sultan Cami etrafında toplanan halka, şenlikler yapılarak mesir macunu dağıtılır.
Mesir Macunu, kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel bilgiler doğrultusunda hazırlanmaktadır. Mesir macununun içeriğinde anason, çörekotu, hardal tohumu, Hindistan cevizi, kakule, karabiber, karanfil, kimyon, kişniş, ravent, safran, sakız, tarçın, vanilya, yenibahar, zencefil, havlıcan, portakal kabuğu, sinameki, rezene gibi bitki ve baharatlar bulunur. Macunu yapan aşçıbaşı, baharatların ve bitkilerin tazeliğini kontrol eder, malzemelerin oranlarını belirler, pişirme ortamını ve ekipmanını gözden geçirir. Aşçıbaşı, hazırlık aşamalarında yanında bulunan çıraklarına bilgi ve deneyimlerini sözlü ve uygulamalı olarak sürekli aktarır ve böylece geleneksel bilginin devamlılığını sağlar.
Festival etkinlikleri her yıl mesir macununun dua okunarak karılması ve pişirilmesiyle başlar. Festival süresince saçılmak ve dağıtılmak üzere en az üç ton mesir macunu hazırlanır. Mesir macunu temizlik, el mahareti, deneyim ve sabırlı olma gibi nitelikler taşıyan en az 14 kadın tarafından küçük, renkli ve parlak kâğıtlara sarılarak paketlenir. Şifa dilekleri ve edilen dualarla karılıp pişirilen macun, Sultan Cami minaresi ve kubbelerinden halka saçılır. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen binlerce kişi, atılan macunları yere düşmeden havada yakalayabilmek için birbiriyle yarışır. Festival programı süresince mesir karma ve dağıtma törenlerinin yanı sıra geleneksel mesir korteji yürüyüşü, yemek yarışması, halk konserleri, çocuklara yönelik eğlenceler, tiyatro ve halk oyunları gösterileri gibi etkinlikler yer alır.
Türkiye’nin hemen her bölgesinden gelen katılımcıları buluşturan Mesir Macunu Festivali toplumsal barış ve kaynaşmaya önemli bir destek vermektedir. Manisa’da festival için gelen yerli ve yabancı misafirlere yönelik hazırlıklar yapılır ve ülkemizin konukseverlik geleneğinin bir örneği olarak mesir macununun gelen yabancı misafirlere ve komşu illere dağıtılmasına özen gösterilir.
Festivalin gerçekleştirildiği mekân, yüzyıllardır festivale ilişkin geleneksel bilgi ve becerilerin aktarıldığı ve sürdürüldüğü ortam olan Sultan Cami ve Külliyesi’dir. Yeni nesil, güncel etkinliklerle birlikte yeniden yaratıp yaşattıkları festival uygulamalarını geniş bir katılımla bu mekânlarda sürdürmektedir. Geleneksel mirasların yaşayabilirliğinin güvence altına alınmasında miraslara ilişkin kültürel mekânların korunması büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda Mesir Macunu Festivalinin gerçekleştirildiği kültürel mekân Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1988 yılında SİT alanı ilan edilmiştir. Mesir Macunu Festivali Kültür ve Turizm Bakanlığınca ekonomik olarak desteklenmekle birlikte Festivale ilişkin araştırma, tespit ve envanterleme konularında çalışmalar devam etmektedir.
Manisa’yı Mesir’i Tanıtma ve Turizm Derneği, festivale gönüllü katkı sağlayan en önemli kuruluşlardan biridir. Bünyesinde yer alan araştırmacılar tarafından, Mesir Macunu Festivaline yönelik araştırma ve yayın çalışmaları sürdürülmektedir.
Her yıl düzenlenen Uluslararası Manisa Mesir Festivali Fotoğraf Yarışması, Festival’in tanıtımına katkı sağlarken, yerel ve ulusal medyada Mesir Macunu Festivali ile ilgili haberler geniş yer bulmaktadır.
Mesir Macunu Festivali 2012 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne ülkemiz adına kaydettirilmiştir.
MANİSA ŞİFAHANESİ
Bir sonbahar günü hastalanan Ayşe Hafsa Sultan, Merkez Efendi’nin hazırlamış olduğu ve 41 çeşit bitki ve baharat karışımından meydana gelen macun sayesinde sağlığına kavuşunca bu macunun halka dağıtılmasını istemiştir. Vücut bağışıklığını artıran macun, zamanla Sultan Camii kubbelerinden halka saçılmış, saçımın özellikle Nevruz’a denk gelmesi, geleneksel bir Türk kültür öğesinin yeni bir form ve muhtevada yaşamasına, günümüze intikaline vesile olmuştur.
Darüşşifa kitabesine göre, 1539-1540 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi adına yaptırılmıştır. Külliyenin mimarı Acem Ali, darüşşifanında planlayıcısı olmalıdır. Fakat Acem Ali darüşşifayı tamamlayamadan ölmüştür.
Külliyenin onarım gördüğü tarihlerde darüşşifanın da onarılmış olması mümkündür. 1922 Yunan İşgalinde yakılan yapı, 1962-1963 lerde restore edilmiştir.
Daha sonra uzun bir süre boş kalan yapı 1996 yılında Celel Bayar Üniversitesine tahsis edilmiş ve 30 Kasım 2013 günü Celal Bayar Üniversitesi tarafından Hafsa Sultan Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmete açılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin tarihi seyri içinde özellikle Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) den itibaren tıp alanında önemli gelişmeler yaşandığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde devlet tarafından Hekimbaşılık müessesesinin temellerinin atılması da sağlık hizmetlerine verilen önemin bir göstergesidir. Bazı hastalıkların bulaşıcı olduğunu keşfeden Osmanlı hekimleri buna göre tedavi usulleri geliştirmiş ve kurulan hastanelerde özellikli hastalığın tedavisi için ayrı bölümler oluşturulmuştur. Avrupa’da örneklerine çok sonra rastlanılan hasta ve yakınlarının rızasının alınması (Rıza Senedi) uygulaması Osmanlılarda daha ilk dönemlerden itibaren rastlanmaktadır. Kendilerine İbn-i Sina ve Zehravi gibi ünlü İslam tıp âlimleri örnek alan Osmanlı hekimleri Avrupalı meslektaşlarından çok daha önce kan dolaşımını, mikrop vs. tespit etmişler ve hastalıkların tedavisinde bu bilgiden faydalanmaya başlamışlardır.
Osmanlı hekimleri geliştirdikleri yeni tedavi yöntemleri yanında, çok eskiden beri kullanılan tedavi yöntemlerini de uygulamaya devam etmişleridir. Bunların başında birçok hastalığın tedavisinde kullanılan hacamat ve dağlama gibi tedavi yöntemleri en başta gelenlerdir. Ayrıca tıp biliminin önemli kollarından biri olan göz hastalıkları ve tedavi yöntemlerininde Osmanlı tıp yazmalarında önemli yer tuttuğu görülmektedir. Osmanlı hekimlerinin yaptığı bazı ameliyatlar –kimisi küçük değişikliklere uğramış olmakla beraber- halen uygulanmaya devam olunmaktadır.
Osmanlı’nın Mâl-i hulyâ dediği (melankoli), kara sevdâ dediği (isteri), ateh-i kable’l-miâd dediği (şizofreni), ayrı metodlarla tedavi gören akıl hastalıkları idi. İlâç, istirahat, gıda ve çiçek çeşitleri, musiki, meşguliyet, tedavi yollarından bazıları idi. Besin ve çiçek çeşitleri koku, renk, şekil, tad ilave olarak ada kullanılmıştır. Türk musikisi makam ve usullerin ayrı karakterleri bakımından farklı etkiler yapacağı için, hastanın durumuna göre dikkatli kullanılması gerektiğini yazar. Bu ise, hekimin derin musiki kültürü bilmesini gerektirir. Musiki ile tedavinin uygulamalı olarak ancak 1965 (ABD) da başladığı göz önüne alınırsa tarihin derinliklerindeki tecrübelerimizin ne denli etkin ve zengin olduğu anlaşılır.